Ortadoğu coğrafyasının kaderi haline getirilen zalimlik- mazlumiyet, kan, gözyaşı, sömürü ne
yazık ki dünyanın geleceğine şekil veren eli kanlı egemenler tarafından yeni boyutlara taşınıyor. Başta
katil devlet İsrail olmak üzere, ortakları İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’nin yıllardır İslam’a
veremediği zararı son birkaç yıldır DAİŞ belası veriyor. Yaptığı eylemler, infaz ettiği günahsızlar, infaz
şekilleri göz önüne alındığında kısa sürede başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünyaya korku
salmış, İslam’ın olumsuz bir şekilde tanıtılmasına zemin hazırlamıştır. Suriye’de devam eden çirkin
savaşın şu an kimler arasında yapıldığını artık hiç birimiz bilmiyoruz. Zalim Esed ülkesinde çıkan
ayaklanmanın ardından en rahat günlerini yaşıyor olmalı, çünkü şu an kimsenin Esed diye bir derdi
kalmadı. Hepimiz DAİŞ terörizmini, İslami grupların bir birbirlerine meydan okumalarını, hatta
infazlarını okuyor ve izliyoruz. Bölgenin en büyük şeytanı İsrail ile mücadele eden kimseyi
duymuyoruz artık. Ülkelerinde yaşanan savaşın şiddetinden kaçarak ülkemize sığınan yüzbinlerce
Suriyeli’nin vatanlarına ne zaman dönecekleri konusunda kendilerinin de bizim de hiçbir fikrimiz yok.
Daha birkaç gün önce sınır komşumuz Kobane’de 200’ün üzerinde sivilin DAİŞ zalimlerince
katledilmesi, öncesinde başka bir komşumuz Tel Abyad’da DAİŞ-PYD çatışmaları arasında kalıp kaçan
binlerce mazlum, Tunus’ta sahile dalarak rastgele açılan ateş sonucu yaşamını yitiren onlarca insan,
Fransa’daki saldırılar, Yemen’de yaşanan insanlık dramı, yine DAİŞ tarafından Şii camilerine yapılan
kanlı saldırılar, darbeci katil Sisi’nin emrinde İhvan üyelerine verilen idam cezaları, ev baskınları,
infazlar, zalim Çin yönetiminin alçakça uygulamaları altında ezilen Doğu Türkistan, katil İsrail’in zulmü
altında inleyen Gazze,Filistin..
Biz çok iyi biliyor ve inanıyoruz ki “Zulüm ile abâd olunmaz.” Ancak zulme sessiz kalanlar da
hesaptan kurtulamaz. Ülkemizin bir kesiminin Doğu Türkistan’da yaşanan alçakça, düşmanca
katliamlara sessiz kalmaları, diğer bir kesiminin ise Kobane’de yaşanan katliama neredeyse sevinecek
olmaları, Kobane’yi bayraklaştıran bazı kesimlerin, Tel Abyad’ı görmezden gelmeler, Şii camisine
yapılan saldırıların ısrarla gözden kaçırılmaya çalışılmalar, Mısır’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı
Mursi’ye bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştirilen darbeyi ve evlerinde gerçekleştirilen infazlara
göz kapamalar… Ne oluyor bize beyler. Hani mazlumun dini sorulmazdı, hani mazlumun dini, dili, ırkı,
mezhebine bakılmadan mazlumun yanında olmak gerekirdi. Hani küfür tek milletti ve hepsi bizim
karşımızdaydı. Bu mezhep ayrışması nereye götürüyor bizi farkında mıyız? Bizden olanın(!)
mazlumiyetini görüyor, bizden olmayanın(!) mazlumiyeti söz konusu olunca üç maymunu oynuyoruz.
Böyle olmaz Allah bunun da hesabını bize soracaktır. Şu an Çin’de neler yaşandığından haberimiz var
15 gündür Çinli faşist askerler bölgeyi tamamen kuşatma altına aldı. Yüreğimiz yaralı. Gönül
rahatlığıyla iftar edemiyoruz.
Türkistan’da Oruç tutmak da yasak…
Başörtülü kadınlar taciz ediliyor, keyfi bir şekilde gözaltına alınıyor..
Kur’an eğitimi engelleniyor, 500 bin civarında çocuk zorla ideolojik eğitimlere tabi tutuluyor..
Çin hükümeti, farklı Türkçe lehçelerinde konuşan yerli halkı Çinceyi kullanmaya zorlayarak
asimilasyon politikaları uyguluyor.
Mal varlıklarına keyfi bir şekilde el konuluyor, seyahat özgürlükleri kısıtlanıyor.
Türkistanlı kadınlar, “plan dışında” hamile kaldıklarında hamileliklerinin son günleri dahi olsa mecburi
kürtaja tabi tutuluyor. Nüfus planlaması dışında olan çocukların gizli olarak dünyaya getirilmesi
hâlinde ise aileler çok yüksek maddi cezalara maruz kalıyor, doğum yapan kadın veya eşi memur ise
bu kişinin görevine son veriliyor.
Bu hukuksuzluklara, zulümlere, yasaklara ve baskılara itiraz edenler evlerinden alınıyor, demokratik
eylem hakkını kullananlar sokak ortasında öldürülüyor.
İşkenceler ve idamlar ise aralıksız sürüyor.
Halka önder olabilecek kapasitedeki bazı Alimler de zehirlenerek öldürülüyor.
Kahrolsun faşist Çin, Kahrolsun Kobane’de sivil insanları değersiz bir eşya gibi harcayanlar,
Kahrolsun Tel Abyad halkını yurtlarından edenler, kahrolsun Mısırda,Filistin’de,Gazze’de,Suriye’de bu
zulümlere gözlerini kapatanlar.
Doğu Türkistan söz konusu olunca vicdanını duvara asanları kınıyoruz.Kobane söz konusu
olunca amalı-fakatlı cümleler kurarak bu ölümleri maruz gösterenleri kınıyoruz.Tel Abyad gibi Arap
bölgelerinden mazlumlar katledildiği zaman görmezden gelenleri kınıyoruz. Tüm dünya sussa da biz
susmayacağız! Yeryüzünde tek başımıza bile kalsak mazlumun ve mağdurun yanında yer almaktan
asla vazgeçmeyeceğiz. Onların haklarını savunmaktan katiyen geri durmayacağız. Büyük Memur-Sen
ailesi olarak biz var oldukça Doğu Türkistan zulmünü, Gazze katliamlarını, Suriye vahşetini, Mısır ve
Arakan’da yaşanan hukuksuzlukları gözlerine sokmaya devam edeceğiz. Gözlerinizi kapayarak
vicdanlarınızın sizi rahat bırakmasına asla müsaade etmeyeceğiz.
Gelin hep beraber her sakallıyı DAİŞ’li diye mahkum ederek aslında İslam’ı hedef alanları
deşifre edelim, gelin İslam adına mazlumların, masumların, sivillerin canına kıyan canilerin
maskelerini düşürelim, gelin bölgede Sünni-Şii çatışmasının fitilini ateşleyenin ABD-İsrail olduğunu
hep beraber haykıralım, gelin Doğu Türkistan’da ki vahşet, alçaklık ve soykırımı protesto etmek için
“BOYKOT” çağrısı yapalım ve yapıyoruz. Çin, Doğu Türkistanlılara esir muamelesi yapmakta ve onlara
türlü zulümleri reva görmektedir. Haydi ilk önce “Boykot” ile başlayalım. Çin mallarına yönelik
kapsamlı bir boykotla, yaşananların hesabını sormaya başlayalım. “Çin malına hayır” diyerek,
tepkimizi gösterelim.
Devletlerin istihbarat savaşları arasında kan ağlayan mazlumlara Müslümanca yaklaşıp, sahip
çıkalım. Gelin hep beraber hatırlatalım, kimliğinizin, ırkınızın, mezhebinizin ne olduğu fark etmez,
“Zulüm ile abad olanın sonu berbat olur.”