SÜNNET MÜDAFAASI - Ders / 1
İsmail AKDAĞ
Peygamberler, sadece Allah’ın kelamını insanlara ulaştıran değil; aynı zamanda o kelamı izah eden, Allah’ın emirlerini yaşayarak ortaya koyan, rehber ve önder şahsiyetlerdir.
Allah, insanlara kendi içlerinden peygamberler göndermeseydi, insanlar nasıl bir inanca sahip olmaları gerektiğini, ibadetleri nasıl yapacaklarını, helal ve haramların inceliklerini, aile ve toplum hayatında nelere dikkat etmeleri gerektiğini ve güzel ahlakın temel esaslarını tam olarak bilemezlerdi.
Sevgili Peygamberimiz, insanlara gönderilmiş olan son peygamberdir. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”[1] emrini lâyıkıyla yerine getirmiş, her hareketinde istikamet üzere olmuştur. Bütün fiillerinde, sözlerinde ve hareketlerinde aşırılıktan sakınmış; ölçülü hareket ederek istikameti ortaya koymuş, böylelikle insanlara hakkıyla rehber olmuştur.
Allah (c.c.) insanlara örnek olması için en güzel ahlakla terbiye ettiği Resulünü “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin”[2] ayetiyle övmüştür. Rabb’imiz, “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır.”[3]ayetiyle de Allah Resulü’nün örnek alınması gerektiğini buyurmuştur.
Hazreti Âişe (r.a) annemiz ve sahabe efendilerimiz, Hazreti Peygamber’in (s.a.v) ahlakını “hulukuhu’l-Kur'an"[4] olarak tarif etmişlerdir. Yani, Kur’an’ın emir ve yasaklarını ve ortaya koyduğu güzel ahlâkı kendi hayatında en güzel bir şekilde yaşayarak ortaya koyan Allah Resulü dür buyurmuştur.
Sünnetin Kur’an’daki Yeri
İnsan için en yüksek gaye, Allah’ı sevmek ve Allah’ın sevgisini kazanabilmektir; çünkü inanan her insan bilir ki sahip olduğu bütün nimetleri veren, âşık olduğu bütün güzellikleri yaratan, hayran kaldığı bütün mükemmellikleri var eden Allah’tır. Bütün bu güzellik, mükemmellik ve iyiliklerin asıl sahibi olan Allah’ı sevmek ve Allah’ın sevgisini kazanmaya çalışmak insanın yaratılışının bir gereğidir.
Öyle ise Allah’ı sevmenin ölçüsü nedir? Bu soruya cevap sadedinde Yüce Rabb’imiz Âl-i İmran suresinde, “De ki, eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın; çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”[5]buyurarak, Allah’ı sevmenin ölçüsünü, Peygamberine tabi olmak olarak belirtmiştir. Allah Resulü’ne tabi olmak da ancak O’nun sünnetine uymakla mümkündür. Demek ki Allah Resulü’nün sünnetini sevmek ve O’nun sünnetine tabi olmak Allah’ı sevmek anlamına gelmektedir. Aksi takdirde Allah Resulü’nün sünnetini sevmeyen ve O’na uymayan Allah’ı da hakkıyla sevmiyor demektir.
Kur’an-ı Kerim’de Allah’a itaatten bahsedilen pek çok ayet-i kerimede, aynı zamanda Resulüllah’a itaatten de bahsedilmiştir. Bundan hareketle müfessirler, Allah’ın emirlerine nasıl tâbi olunuyorsa Peygamber’e (s.a.v) de aynı şekilde uyulması gerektiğini ifade etmişlerdir.
Konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere itaat edin. Amellerinizi boşa çıkarmayın.”[6]
“Kim Allah’a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddîklarla, şehitlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır.”[7]
“Kim peygambere itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse, (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik.”[8]
“Allah’a ve Resulüne karşı gelen kimseye, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmediler mi? İşte bu, büyük bir rezilliktir.”[9]
“Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasak ettiyse ondan vazgeçin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz, Allah’ın azabı çetindir.”[10]
Yukarıda zikredilen ayetlerden anlaşılacağı üzere; Allah’ı sevmenin, Allah’a itaat etmenin, mümin olmanın; peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve Salihlerle beraber olmanın ölçüsü, Allah Resulüne uymaktır, O’na uymak ise O’nun sünnetini yaşamaktır. O’nun sünnetini terk etmek ise, amellerin boşa çıkmasına sebeptir.
Yazımızın Devamı Perşembe günü sizlerle...
Kaynaklar:
[1] Hûd, 11/112.
[1] Kalem, 68/4.
[1] Ahzab, 33/21.
[1] Müslim, “Salatü’l-Misafirin”, 139.
........................................
[1] Âl-i İmran, 3/31.
[1] Muhammed, 47/33.
[1] Nisâ, 4/69.
[1] Nisâ, 4/80.
[1] Tevbe, 9/63.