Ağrı Haber

Bir ucu negatif faizli finansal kutuplaşma

Ekonomi

Avrupa'da birçok ülke merkez bankasının uyguladığı negatif faize son olarak Japonya Merkez Bankası da etkilendi.

ABD Merkez Bankası Fed ise Aralık'ta ilk adımını attığı faiz artırımını 2016'da sürdürmeyi planlıyor. Uğur Gürses, Hürriyet'teki köşesinde bu iki kutuplu finansal sistemle ilgili değerlendirmelerde bulundu. 

İşte Gürses'in o yazısı: 

Küresel mali piyasalarda negatif faiz rüzgârı fırtınaya dönüştü.
Çaresiz merkez bankaları üste faiz alıyor artık. ABD’de ise faiz artırım süreci ise rayında devam ederek, küresel faizde kutuplar arasını açacağa benziyor. 

Ekonomik yavaşlama ile talep baskısından uzaklaşan ve çok düşük enflasyonla seyreden gelişmiş ülkeler, petrol fiyatlarının sert düşüşü ile ABD dışında deflasyon (fiyatların düştüğü bir süreç) sınırına yaklaşıyorlar. Böylece yeniden ‘küresel resesyon’ korkuları da canlandı. Deflasyon tehlikesinin ekonomik yavaşlamayı körükleyen potansiyel yıkıcı sarmal etkisinden uzaklaşmak için merkez bankaları negatif faize geçiyorlar. Oysa maliye politikası araçları kullanılabilirdi. Ama politikacıların çok sevdiği yola başvuruluyor; ‘top’ merkez bankalarının kucağına bırakılıyor.

Negatif faiz, bankaların merkez bankalarında tuttukları cari hesaplardan faiz alınması biçiminde işletiliyor. Bu yüzden, bankalar ellerindeki likiditeyi kısa vadeli tahvillere yatırarak tutmayı tercih etmeye başlıyorlar.

Bu dalga dalga kurumsal yatırımcılara, yatırımcılara uzanınca İsviçre’de olduğu gibi neredeyse 10 yıllık tahvillerin getirisi bile negatife dönüşüyor. Yani, yatırımcılar bankalarda tuttukları likiditeye faiz ödemek yerine ki bunun daha da şiddetlenmesi yani negatif faiz oranının daha da aşağı çekilmesi olasılığı da ufukta olunca bir miktar sermaye zararına razı olarak negatif faizli uzun vadeli tahvillerde tutmaya başlıyorlar paralarını.

Şimdilik bankalar, müşterilerinin kendilerinde tuttukları mevduatlara negatif faiz uygular duruma geçmedi yaygın olarak. Ancak, bankalar ve kurumsal yatırımcılar negatif faiz ‘dayağını’ yemeye uzun süre dayanabilecekler mi belli değil.

Şu anda, İspanya, İtalya, Danimarka, Belçika, Fransa, İsveç, Avusturya, Finlandiya, Hollanda, Almanya, İsviçre ve Japonya’da 2 ile 10 yıla kadar hükümet tahvil getirileri negatif faizde.

Japonya Merkez Bankası geçen hafta bankaların kendisinde tuttuğu hesaplara negatif faiz uygulamasına geçme kararını açıkladıktan sonra, Japon varlık yönetim şirketleri fon kabul etmeyi durdurduklarını açıkladılar. Zira bu kararla beraber, 8 yıllık vadeye kadar olan Japon tahvilleri negatif faize döndü. Varlık yönetim şirketleri için, kabul ettikleri paraya buradan getiri sağlamak olanaksız hale geldi.

Alman Merkez Bankası ise Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) negatif faize geçme olasılığına finansal kesime darbe vuracağı gerekçesi ile karşı çıkıyordu. Özellikle sigortacılığa. Ancak ECB negatif faize geçme kararı almıştı.

Negatif faiz, bir merkez bankası için bir bakıma çaresizlik göstergesi de aynı zamanda. Japon Merkez Bankası son 3 yıldır devasa bir tahvil alımı programı uyguluyor. Yıllık 630 milyar dolar karşılığı Japon hükümet tahvili satın alarak yen sürüyor piyasaya. Bilançosu, 2013 başında ülke milli gelirinin kabaca yüzde 40’ından, bugünlerde yüzde 80’ine ulaştı. Olağanüstü bu parasal genişlemeye, bir de negatif faiz uygulaması eklendi. Değer kaybetmesi gereken Japon Yeni, yerinden bile oynamadı. Tersine küçük bir değer kazandı.

Öte yandan dünkü veriler de gösteriyor ki; ABD merkez bankası FED faiz artırımlarına bu yıl devam edecek. Sayısı tartışmalı olsa da; en az 3 faiz artırımının masada olduğu açık. ABD’de tahvil faizleri de yükselecek. Bu gelişmeler, doların ve ABD varlıklarının değer kazanması anlamına geliyor.

FT’nin araştırmasına göre, negatif faiz uygulanan ülkelerin küresel milli gelirdeki payı 2014’te yüzde 1-2 iken şimdi yüzde 25’e yaklaştı. Bu şimdiye dek görülmemiş ve çalkantılara kapı açan bir durum.

Dünya ekonomisinin yüzde 25’lik kısmı negatif faizde iken, yüzde 22’lik kısmı faizleri artırma sürecine giriyor.

Negatif faiz uygulayan ülkelerin temel sorunlarının başında mali sistemlerini, bankacılık sistemlerini yoluna koyamamak, iyileştirememek yatıyor. Bankalar ilave kredi riskine girmek istemiyor. Bu yüzden bu ülkelerdeki parasal genişlemelerden, negatif faiz uygulamalarından gelişen ülkelere ekmek çıkmıyor. Tersine ABD gibi sağlıklı bankacılık sektörü olan ülke faiz artırmaya başladığında gelişen ülkeler ‘sopa yemeye’ başlıyor.

Bu daha önce görülmemiş iki kutuplu finansal tablo içinde; likidite kaygıları ve kredi batığı korkusu yükseliyor. Bu yeni bir küresel krizin de korkusu.

Sıradaki Haber
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.