Emre Aytekin - İnsanlık adına tarihi bir başkaldırının fitili, bundan tam 226 yıl önce, 1791 yılında 22 Ağustos’u 23 Ağustos'a bağlayan gece, o zamanki adı Santo Domingo olan, bugün Haiti ve Dominik Cumhuriyeti arasında paylaşılan adada ateşlendi.
Yüzyıllar boyunca Batılı sömürgeciler tarafından yurtlarından koparılarak Yeni Dünya’ya taşınan Afrika asıllı köleler, o gece özgürlüklerini kazanmak için Fransız sömürge yönetimine karşı ayaklandı.
İsyancılar, 5 yıl süren silahlı mücadelenin sonunda hem özgürlüklerini kazandı hem de sömürge yönetiminden bağımsız bir devlet kurmayı başardı.
'Haiti Devrimi' olarak anılan bu süreç, yeni bir devlet kurulmasıyla sonuçlanan ilk başarılı köle ayaklanması, yeni kurulan devlet de köleliği resmen kaldıran ilk siyasi yapı oldu.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 1998'de ayaklanmanın yıl dönümü olan 23 Ağustos’u “Uluslararası Köle Ticaretinin Anılması ve Köleliğin Kaldırılması Günü” ilan etti. Bu çerçevede ilk kez 23 Ağustos 1998’te Haiti’de düzenlendi, daha sonra da 23 Ağustos 1999’da Senegal’e bağlı Goree Adası’nda özel etkinlikler gerçekleştirildi.
Köle ticareti, Yeni Çağ'da coğrafi keşifler ve ardından başlayan sömürgecilikle coğrafi olarak oldukça geniş, okyanus-aşırı bir kapsama ulaştı. Kölelik ve köle ticareti, Fransız tarihçi Jean-Michel Deveau’nun tabiriyle “hem boyutları hem de süresi bakımından insanlık tarihinin en büyük trajedilerinden biri" oldu.
Tarihin en büyük nüfus tehcirine yol açan bu süreçte 25 ila 30 milyon Afrikalı, köle tacirleri tarafından yurtlarından koparılıp Atlantik Okyanusu ve Hint Okyanusu üzerinden gemilerle başka coğrafyalara taşındı.
Transatlantik köle ticareti
Özellikle Avrupa, Afrika ve Amerika arasında yapılan ve “Üçgen Ticaret” olarak da anılan transatlantik köle ticareti, gerek dünya ekonomisine etkileri gerekse de toplumsal, siyasal ve kültürel sonuçları bakımından insanlık tarihinde derin iz bıraktı.
16. yüzyıldan 19. yüzyıla kadar devam eden bu süreçte yaklaşık 17 milyon Afrikalı erkek, kadın ve çocuk özgürlüklerinden yoksun bırakıldı. Bu ticareti kontrol eden Avrupa ülkeleri ve Yeni Dünya’daki Batılı yerleşimciler, köle emeğinden sağladıkları kazançla, onları dünyanın büyük ekonomileri haline getiren haksız bir servete ve güce sahip oldu.
Transatlantik köle ticareti üç aşamada icra ediliyordu. İlk aşamada silah, barut, tekstil ve çeşitli imalat ürünleriyle yüklü gemiler, Batı Avrupa’dan Afrika’daki köle limanlarına doğru hareket ediyordu.
Getirdikleri malzemeleri burada kölelerle takas eden tacirler, ardından Afrikalıları Atlantik üzerinden Karayipler’e ve Amerika sahillerine taşıyordu. Köleler, burada tarım ürünleri karşılığında toprak sahibi yerleşimcilere satılıyordu.
Yeni Dünya'dan alınan şeker, pamuk, kahve, tütün ve pirinç gibi ürünler de yeniden Avrupa’ya götürülüyordu. Böylesi bir tur, ortalama 18 ay sürüyordu.
İspanya, Portekiz, Hollanda, İngiltere ve Fransa bu ticarete hakim olan Avrupa ülkeleriydi.
Hint Okyanusu’ndaki köle ticareti
Köle ticaretinin ikinci ana rotası, Hint Okyanusu'ydu. Batılılar, 17. ve 18. yüzyıllarda Hint Okyanusu'na ilk kez açılmalarından itibaren buradaki ada ve takımadaları sömürgeleştirmeye başladı. Komor ve Şeysel takımadalarıyla Madagaskar, Mauritius ve Renuion adalarının nüfusları Afrika’dan, Asya’dan ve Avrupa’dan köle ticaretiyle getirilen insanlarla şekillendi.
Ekonomik sömürü ve ırkçılık
Köle ticareti, Avrupalı tüccarlara ve Yeni Dünya'daki Batılı yerleşimcilere sağladığı haksız ekonomik kazancın yanı sıra insanın özgürlüğünden yoksun bırakılıp emeğinin sömürülmesini meşrulaştırmaya yönelik fikirlerin ortaya çıkmasına da yol açtı.
Siyahları daha aşağı kabul eden, beyazların üstünlüğüne inanan ırkçı ideoloji yaygınlaştı.