Bunlardan bir bölümü İstanbul Üniversitesi-Cerrahpaşa’ya (İÜC) bağlı Veteriner Fakültesi’ne verildi. İÜC Avcılar Kampusü'nde bulunan canlıların kemiklerini inceleyen ve bilimsel analizlerle kemikler üzerinden geçmişe dair bilgilere ulaşmayı amaçlayan Veteriner Fakültesi Osteoarkeoloji uzmanı Prof. Dr. Vedat Onar, kendilerine hibe edilen kedi iskeletinin geçmişte İstanbul’daki yaşama ilişkin bilgiler verdiğini söyledi.
Prof. Dr. Onar, Bizans döneminde İstanbul'daki kedilerin, Avrupa’dakilere göre çok iyi koşullarda yaşadıklarını ve hiçbir patolojik bozukluğu bulunmadığını vurguladı.
PAPALIK FETVASI İLE KEDİ KATLİAMI
İÜC Veteriner Fakültesi Veteriner Hekimliği Tarihi ve Deontoloji Ana Bilim Dalı Başkanı Dr. Altan Armutak da, Bizans döneminde İstanbul’da özellikle Kumkapı, Yenikapı, Aksaray’da bulunan balıkçı dükkanlarının çevresinde balık yiyen kedilerin yer aldığını söyledi. Dr. Altan, şöyle konuştu:
"O dönemde Batı’da 1000’li yıllardan itibaren kediye saldırgan bir tutum var. Papalık tarafından yayınlanan bir fetvada: kedilerin zararlı hayvanlar olduğu, işbirliği yaptıkları şeytanın dünyadaki temsilcileri oldukları iddia ediliyor. O dönemde Avrupa’daki kedilerin binlercesinin yakıldığına tanıklık ediyoruz. Cadılık suçlamaları ile yaşlı kadınların kedilerle birlikte torbalara konularak yakıldıklarını biliyoruz. Kedilerin torbalara doldurularak sopalarla dövüldüklerini, ağaç dallarına asılarak aşağıdan ateşle yakıldığını hayvanların attığı çığlıklarla şeytanı kaçırdığına inanıldığını görüyoruz. Avrupa; kedi tarihinde bu hayvanlara ‘Yüz kızartıcı’ demeyeyim aşağılayıcı bir dönem yaşatmıştır. Öyle ki; Avrupa’da kedi kalmamıştır maalesef ve bunun sonucunda fareler üremiş özellikle de 1300-1500 yılları arasında çok ciddi veba salgınları meydana gelmiştir. Kedi bir yerde vebanın sigortasıdır. Fare insanın gıdasına temas etmedikçe veba bulaşmaz. Sonuçta kedinin olmadığı yerde fare ve veba artmıştır. Papalığın, kedilerin gözlerindeki ‘Tapetum lucidum’ denilen ışığı yansıtan katmanın etkisiyle gece sadece gözlerinin görünmesi nedeniyle ‘Şeytanın dünyaya baktığına’ dair ifadeleriyle katledilmelerinin vacip olduğuna dair ifadesi var. Bunun etkisiyle Avrupa’da 1000’li yıllarda kedi katliamı görüldü."
Dr. Armutak, Bizans'ın, o dönem güneyden büyüyen komşusu olduğu İslam dininin yakın etkisi altında bulunduğunu söyledi. Dr. Armutak, Hz.Muhammed'in çok sevdiği ‘Müezza’ isimli kedisinden de söz ederek, şöyle devam etti:
BATI'YA RAĞMEN BİZANS'IN KEDİYE BAKIŞI
"Hz. Muhammed’ten gelen bu geleneksel kedi sevgisi, Arap kültürünce benimsenmiş, 4 halife döneminde daha da gelenekselleşmiştir. Kuzeye sefere çıkan Arap ticaret kervanları ve savaşçıları kedi sevgisi ile ilgili birçok kültürel yapıyı, davranışı, sözü, eşyayı taşımıştır. Suriye ile sürekli temas halinde olan, güneye inen Bizans tüccarları, kedilerin evlerde beslendiğini, hoş tutulduğunu, farelerle mücadele ettiğini görünce bunun sonucunda Avrupa’ya sırtını dönmüş bir Bizans ile karşı karşıyayız. Bunun en önemli yansımalarından biri kazılarda bulunan bu kedi iskeletidir. Avrupa’nın aksine Bizans’ta kediler, evlerde, dükkanlarda bakılıp besleniyor. Bizans; İslam kültürünün etkisinde kalmıştır. Hz. Muhammed’in hayvansever ve hayvan hak ve refahına çok uygun riayet eden bir peygamber oluşunun da büyük etkisi var. Bizans’ın bu hayvanları çok hoş tuttuğuna tanıklık ediyoruz. Bu iskeletler de bunun arkeolojik delilleridir. Bizans’ta Avrupa’daki gibi aylar yıllar süren insanların çoğunun öldüğü vebalar pek görülmüyor. Bizans bu konuda çok daha rahat diyebiliriz. Bu kediye bakışın düşmanca olmasından kaynaklanıyor."