Bu maddelerin içerisinde özellikle sikliknitrozaminler bu konuda en önemli sorunlu kimyasal grubu oluşturuyor. Bundan dolayı ağız kanserlerinin oluşma ihtimali çok artıyor.
Günde 20 tane sigara içen birinin hiç sigara içmeyen birine göre ağız kanseri olma olasılığı 9 kat fazla. Eğer bu kişi aynı anda düzenli olarak yüksek konsantrasyonlu alkol de kullanıyorsa bu ihtimal 15 kata çıkıyor."
"AĞIZ HERKESİN KOLAYCA GÖREBİLECEĞİ BİR YER OLMASINA RAĞMEN ÇOK GEÇ TEŞHİS EDİLİYOR"
Bütün kanser türleri içerisinde ağız kanseri oranının yüzde 3 civarında olduğunu söyleyen Özbayrak, şöyle devam etti:
"Ağız herkesin kolayca görebileceği ve herhangi bir değişikliği tespit edebileceği bir bölge olmasına rağmenözellikle kliniğe ciddi vaka olarak başvurma süreci 3. ve 4. evrede oluyor. Kanserde zaten 4 tane evre vardır.
Yani iş son safhalara geldiği zaman müracaat ediliyor.
Bu kadar kolay ulaşılan bir bölge ama bu kadar geç tespit ediliyor. Ağızdaki kanser değişimlerinin yüzde 90 gibi çok büyük bir kısmı ağzı kaplayan mukoza denilen et yada derinin ağız için versiyonunda meydana gelir.
Bu kadar yüzeyde meydana gelen bir değişikliğin geç tespit edilmesi kabul edilebilir değil ama maalesef durum böyle.
Ağzı en çok gören branş diş hekimliği, ardından kulak burun boğaz geliyor. Ama hem diş hekimi olan meslektaşlar hem de kulak burun boğaz uzmanları günlük alışkanlıkları gereği ağız içine pek dikkat etmiyorlar.
Aslında ağız mukozasını muayene etmenin bir disiplin olması gerekiyor.1980'den beri ağız hastalıklarıyla ilgileniyorum ve pratikte böyle bir şey olmadığını biliyorum. Bunun için ağız kanserleri geç safhalarda tespit ediliyor.
Bunun yanında hastaların çok önemsememesi de etkili. Özellikle çıkartılabilen protezkullanan hastalarda vuruklar çok olur.
Dolayısıyla ağrı veya şikayetler bu vuruklar sanılarak ihmal ediliyor. Bunların yanında konu ile ilgisi olmayan hekim grubunun gördüğü değişikliği dişlerle veya protezlerle ilgili sanıp gereksiz yere tedavi denemeleriyle zaman kaybetmeleri de söz konusu olabiliyor. Bütün bu nedenleri toplayınca ağız kanserleri maalesef geç safhada tespit ediliyor."
Ağız kanseri belirtilerine de değinen Özbayrak, "Ağzı kapsayan mukoza denilen kısmın düzgünlüğünün bozulması, şişlik, ağrı, uzun süre geçmeyen yaralar, boyun ve boyun altındaki lenf bezlerinin şişmesi, dişlerde sallanma, çene kemiklerinde uyuşukluk, ani kilo kaybı gibi önemli belirtileri olabilir" dedi.
"AĞIZ SAĞLIĞI MERKEZLERİ 2012'DE KAPATILDI"
Bütün kanser türleri gibi ağız kanseri için de erken teşhisin hayat kurtardığını söyleyen Özbayrak, sözlerini şöyle noktaladı:
"Erken tanı için şikayetin konuyla ilgili yerlerde muayene edilmesi çok önemli. Maalesef bu konuyla ilgili yaygın merkezler yok.
Üniversite klinikleri bu işler için en uygun yerler. 2012 yılında tüm çabalarımıza rağmen Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK), diş hekimliğinin haricinde ağızla ilgili sistemik hastalıklar veya vücudun genel haliyle diş hekimliği arasındaki ilişkiyi ortaya koyan oral diagnoz/ağız hastalıkları denilen merkezlerle cerrahinin içerisinde ağız hastalıkları bölümlerini kaldırdı.
Özgün bir Ağız Hastalıkları Bilim Dalı kurulması kabul edilmedi".Kanserlerin gittikçe arttığı bir ortamda erken teşhisin bu kadar önemli olduğu bir dönemde doğru bir hareket değildi. Bugün İskandinav ülkelerinde diş hekimliği fakülteleri birer birer kapatılıyor.
Çünkü erken teşhis o kadar ileri safhaya geldi ki dişle ilgili problemler gittikçe azalmaya başladı.
Çürükler erken tedavi edilince diş kaybı azaldı, diş kaybı azalınca protezler, implantların sayısı azalmaya başladı.
Yani erken teşhis sadece bütün bir hayatı tehdit eden hastalıklarda değil her bakımdan lokal bir hastalık olan ağız içindeki çürüklerde bile önemli. Bu yüzden bu birimlerin kapatılmak yerine aksine artırılması lazım."