Etrafta herkes, bala üşüşen eşek arıları gibi spor salonuna yazılıyor. Birkaç ay sonra da protein kozalarından çıkıp ortalıkta kanat çırpıyor, pazularıyla övünüp bu “kaslı vücutlar tarikatına” başkalarını dahil etmek için dil döküyor. İtiraf etmeliyim, ben de hevesliydim. Sonunda bir spor salonuna epey bir para yatırdım. Birkaç hafta harıl harıl çalıştım, ağırlık kaldırdım ama ağrı sızıdan başka bir şey yok. Arkadaşlarımsa “Takviye alman lazım” diye vızıldayıp duruyordu. Sonunda internetten 2.5 kiloluk dev plastik kavanozda satılan o “Amerikan rüyası” tozlarından aldım. 3 ay kullandım.
Nihayet kaslanıyorum... Bu arada annem ve babam ısrarla, “Protein tozu zararlı oğlum, kullanma” diyor. Pek kulak asmıyordum ama bir arkadaşımda bu tozlar yüzünden karaciğer rahatsızlığı başgösterince, giderek büyüyen kaslarıma rağmen gardım düştü. Doğal olduğu iddia edilen bu ürünleri araştırmaya başladım. Artık bu takviye meselesine şüpheyle yaklaşıyorum.
Protein, hücrelerdeki biyolojik olayların yapı taşı. Kas oluşumunda önemli role sahip. İnsan vücudu proteinin içindeki 20 aminoasitten 11’ini kendi üretiyor. Kalan 9’unu dışarıdan almak gerekiyor. Kas yapımında proteinin işi, antrenmanlarla kaslarda oluşan mikro yırtıkları onarmak ve kas kütlelerini artırmak. O yüzden sporcular kilo kilo et yiyor. Uluslararası Spor Beslenmesi Topluluğu (ISSN) protein tüketimi kriterini kişinin 1 kilosuna 1.4 - 2 gram arası olarak belirledi.
Yani 75 kiloluk bir sporcunun günlük protein ihtiyacı 105-150 gram arasında. Bu ciddi bir miktar. Hatırlarsınız, altın madalyalı güreşçimiz Taha Akgül’ün annesi HT Pazar’a verdiği röportajda, oğluna et yetiştirmekte zorlandığını ima etmişti. Tabii profesyonel sporcuların daha özverili davranmaları ve sadece doğal yollardan kas yapmaları gerekiyor. Ancak gösterişli kas meraklılarının doğaya ayıracak vakti yok.
SADECE PLACEBO ETKİSİ YARATIYOR
ABD’de her şeyin ucuzu ve hızlısını üretme yarışı spor endüstrisine de yansımıştır. Protein tozu da ilk 1950’li yıllarda vücut geliştirici Irvin P. Johnson tarafından yumurtayla yapılan bir ürün olarak ortaya çıktı. Ancak vücut geliştirme yarışmaları ve kaslı sinema oyuncularına rağbet artınca, besin takviyesi sektörü büyüdü. 1990’larda sadece sporculara takviye satan dev mağaza zincirleri kurulmaya başlandı ve olay popüler kültüre yansıdı. Geçen yıl açıklanan verilere göre bu işin ABD’de 16 milyar dolarlık piyasası var.
Buna 2020’ye kadar 8 milyar dolar daha ekleneceği söyleniyor. Dünya protein pazarıysa 30 milyar dolara yakın. ABD’de kas amaçlı spor yapanların yüzde 73’ü devamlı bu tozlardan kullanıyor. Bağımsız bir araştırma şirketine göre bu tozları kullananlar 23-34 yaş arası erkekler. Spor salonlarına sponsor olan markalar, hızla kaslanmanın mümkün olduğunu söyleyen reklamlar ve kaslı insanları “üstün ırk” gibi gösteren filmler ve marka yüzleri de cabası...
Tabii zamanla, o dev kavanozlarda kaslı koca harflerle yazılı “animal, premium, ultimate, ironmax, iron muscle” gibi iddialı laflar beyaz yakalıların kelime dağarcığına da girdi. Hatta kimi uzmanlar, bu tür takviyeleri insanlara kendilerini daha zinde hissetmeleri için önermeye bile başladı. Mesela popüler doktor Mehmet Öz, ABD’deki televizyon programının 2016’daki bir bölümünde protein tozuna övgüler yağdırmış, vücuda hızlı etki sağladığını ve kan şekeri seviyesini düzenlediğini savunmuştu. Bu tür çıkışlarla bilen bilmeyen danışmadan kullanmaya başladı. Meşhur bir kahve zincirinin kasasında bile var bu protein barlardan...
Oysa yine 2016’da onca paraya satılan tozların sadece placebo etkisi yarattığını söyleyen büyük bir çalışma da yayınlandı. BBC ile Glasgow Üniversitesi’nin ortaklaşa yürüttüğü çalışmada, 20-67 yaş arasındaki 24 gönüllüye 8 haftalık ağırlık antrenmanı uygulandı. Gönüllülerin yarısına “whey” tipi protein tozu, diğerlerine karbonhidrat verildi. Sonuçta, kullananla kullanmayan arasında neredeyse fark yoktu. Ama tozu alanlar Asteriks ile Oburiks’in iksirini içmiş gibi hissediyor, daha istekli spor yapıyordu.