Uludağ Üniversitesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı ve Psoriasis Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof.Dr. Emel Bülbül Başkan araştırmalarda, Türkiye’de tıbbi anlamda tedavi gereksinimi olan şiddetli psoriasis hastalarının neredeyse yarıdan fazlasının hiç tedavi almadığının veya sadece topikal tedavilerle oyalandığının görüldüğünü belirtti.
Uludağ Üniversitesi Dermatoloji Ana Bilim Dalı Başkanı ve Psoriasis Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan sedef hastalarının gereken tedaviye ulaşamamalarının hem hasta tarafından hastalığın öneminin farkında olunmaması hem de yoğun poliklinik ortamında hekimlerin hastalara çok yönlü yaklaşım gösterecek zamanı bulamaması ile ilişkili olabileceğini belirtti. Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan sözlerine şöyle devam etti: “Ülkemizde şiddetli psoriasisi olan hastaların sadece %5,4'ü biyolojik tedavi almaktadır ki bu durum uluslararası verilerde %25-50'ler arasında seyretmektedir. Bu veriler bize ülkemizde biyolojiklerin dermatologlar tarafından geç başlandığını ve az kullanıldığını açıkça göstermektedir. Bunun nedenleri arasında son yıllarda otoimmün birçok hastalıkta kullanımı hızla artan bu tedavi yöntemlerinin çok fazla bilinmemesi, ödeme kuralları gereği ikinci basamak hekimleri tarafından reçetendirilemeyişi ve üçüncü basamağa yönlendirme aşamasında sıkıntılar yaşanıyor olması ile ilişkili olabilir.”
İlaçlar, enfeksiyonlar, stres ve fiziksel travmalar sedef hastalığını tetikleyebilir
Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan sedef hastalığını enfeksiyonlar, bazı ilaçların kullanımı, stres, travmalar, iklim ve dâhili hastalıkların tetikleyebileceğini belirterek şöyle devam etti:” Hastalığın nedeni tam olarak bilinmemektedir. Sedef hastalığının bağışıklık sistemi, genetik ve çevresel faktörlerin karşılıklı etkileşimi sonucu geliştiği düşünülür. Sedef hastalığının gelişiminde bağışıklık sistemi önemli rol oynar. Genetik faktörler genel anlamda hastalığın kimlerde gelişeceğini belirler. Yüksek tansiyon, kalp hastalığı, artrit ve psikiyatri ilaçları psoriazisi tetikleyebilmektedir. Ağrı kesiciler ve hidroksiklorokin gibi bazı bağ doku hastalıklarına yönelik ilaçlar da psoriazisi tetikleyebilir. Kortizon içeren haplar psoriasis alevlenmeleri kontrol altına alsa da uzun süre kullanımda psoriazisi kötüleştirir. Kortizon ilaçlarının birden kesilmesi şiddetli psoriasis tablosunun geri dönüşünü tetikleyebilir. Çalışmalar stresin psoriasisi kötüleştirebileceğini veya tersi psoriazisin strese yol açabileceğini göstermektedir. Psoriasis hastaların %68’i hastalık başlamadan 1-3 ay öncesinde stresli bir olay deneyimi tanımlamaktadır.
Sigara içen kadınlarda plak tipi sedef hastalığı riski 3,3 kat daha fazla
Sedef hastalığını tetikleyen fiziksel olaylar arasında sürtünme, kaşıma, çizik, kesi, basınç, traş ve cerrahi girişimlerin sayılabileceğini belirten Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan şunları dedi: “Dövme, keseleme, akupunktur gibi deriye tekrarlayan travmalar uygulamaktan kaçınılmalıdır. Günlük yaşamda böcek sokmaları ve sinek ısırıklarından ve güneş yanıklarından korunmak gerekir. Enfeksiyonlar hastalığı %15-76 oranında tetiklemektedir. Özellikle çocuk hastalarda bu tür enfeksiyonlardan yaklaşık 1-3 hafta sonra yaygın psoriasis döküntüsü ortaya çıkabilir. Sigara içimi doğrudan psoriasisle ilişkili bulunmuştur. Sigara içimi hastalık riskini ikiye katlamaktadır. Sigara içen kadınlarda plak tip psoriasis gelişimi riski 3,3 kat daha fazladır. Sigara tüketimi hastalığı tetiklemekle kalmayıp, her iki cinsiyette de tedaviye yanıt oranını da düşürmektedir.”
Sedef hastalarının toplumdan dışlanması depresyona neden oluyor
Sedef hastalarının %62’sinde uyum bozuklukları, %25 ila %30’unda majör depresyon ve anksiyete gibi psikolojk sorunlar ve %5,5’inde intihar düşüncesi olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan, şöyle devam etti: “Sürekli dökülen kabuklar, deride, saçtaki yaygın yaralar, eklem ağrıları nedeniyle hareket kısıtlılığı, eş ve iş dolayısıyla yaşama isteği kaybına neden olmaktadır. Kronik bir deri hastalığı olması dolayısıyla özellikle yüz, saçlı deri ve el gibi kolay görünür alanlara yerleştiğinde bu hastalar iş, okul, sosyal ve hatta aile hayatlarında dışlanabilmektedir. Hastalar bir yandan hastalık nedeniyle kepek, kaşıntı, hareket kısıtlılığı, ağrı gibi semptomlarla mücadele ederken bir yandan da toplumsal önyargılarla mücadele etmek zorundadır. Kliniğimizde yapılan bir anket çalışmasında toplumsal damgalanmaya en çok yol açan sebebin hastalığın bulaşıcı zannedilmesinden kaynaklandığını tespit ettik. Psoriasis bulaşıcı ve enfeksiyöz bir hastalık olmamasına rağmen toplumda bu konuda bilgilendirme ve farkındalık eksikliği olduğu aşikârdır.”
Psoriasis yetişkinlerde daha yaygın
Psoriazisin görülme oranlarının ülkeler arasında farklılık gösterdiğini belirten Prof. Dr. Emel Bülbül Başkan, ayrıca şunları söyledi: “Yetişkinlerde psoriasis görülme oranı %0,91 ila 8,5 arasında değişirken çocuklarda %0-2,1 arasında değişmektedir. Ekvator çizgisinden uzaklaştıkça sedefin görülme oranı artmaktadır. Cinsiyetler arasında ayırım yoktur. Herhangibir yaşta görülebilirse de 30-39 ve 50-69 yaşları arasında zirve yapmaktadır. Psoriazisin yaygınlığı artıyor gibi görünmektedir. 1970-74 yılları arasında 100.000 kişide 50,8 olgu görülürken bu oran 1995-99 yılları arasında 100,5 çıkmıştır. Bu durumun sebebi tanının daha erken konulabilmesi ile ilişkili olabilir.
Bilgi ve tedavi doğru yerde aranmalı
Emel Bülbül Başkan şöyle devam etti: “Sedef hastalarına en önemli tavsiye hastalıkları hakkında doğru kaynaklardan bilgi edinmeleri ve hastalıklarını iyi tanımalarıdır. Eğitim araştırma hastanelerinde sedef okulları, sedefle ilgili eğitim toplantıları ve sedef hastalığı ile ilgili hasta ve hekimlerin kurduğu derneklerden (www.psoriasisdernegi.org) doğru bilgiye ulaşabilirler. Hastalıkla mücadelenin uzun soluklu bir süreç olduğunu ancak sonuçların bu mücadeleye değer olacağını bilmelidirler. Sedefin kesin çözümünü bulduğu iddia eden ve alternatif veya bitkisel yöntemlerle yapılmış karışımları satan kişi veya kuruluşlara çok dikkatli ve temkinli yaklaşılmalıdır. Her “bitkisel” ifadesi tamamıyla zararsız ve etkili yöntem anlamına gelmez. Hastalarımız bu yöntemlerin sonucunda maddi ve manevi zararlara uğrayabilirler. Hastalarımız günümüzdeki tedavi seçenekleri arasında çaresiz olmadıklarını bilmeliler. Burada önemli olan sedef tedavisinin kişiye özgü bir tedavi olmasıdır. Seçilecek tedavi şekli ve uygulama yolu, tedavinin süresi, ilaçların dozu hastanın yaşı, hastalığın şiddeti, cinsiyeti, eşlik eden hastalıkların varlığı gibi birçok parametreye bakılarak hekim tarafından düzenlenir. Hastalığın tedavi ve izleminde hekimlerin bilgi, tecrübe ve işbirliği içinde çalışmaları ne kadar gerekliyse sedef hastalarının önerilen tedaviye uyumu da o denli önemlidir.”