Uzmanlar, hastalıklarda şifa olma niyetiyle aktarlardan alınan bitkisel ürünlerin kişilerde ciddi karaciğer ve böbrek yetmezliğine götürdüğünü söylerken, zayıflama çayı gibi ürünlerin ise kalıcı böbrek hasarı ve uzun dönemde kansere yol açtığını belirtti.
Türk Nefroloji Derneği tarafından düzenlenen "34. Ulusal Nefroloji, Hipertansiyon, Diyaliz ve Transplantasyon Kongresi" Antalya'da gerçekleştirildi. 18-22 Ekim 2017 tarihleri arasında, 1.200'ü aşkın katılımcının takip ettiği kongrede, nefroloji, hipertansiyon, diyaliz ve transplantasyon ile ilgili güncel konuları kapsayan oturumlarda yapılan sunumlar, yerli ve yabancı bilim insanları tarafından paylaşıldı.
OBEZİTE BÖBREK HASTALIKLARI İÇİN RİSK
Düzenlenen basın toplantısında önemli bilgiler paylaşan uzmanlar, sağlık veya zayıflamak için kullanılan bitkisel ürünlerin, böbreğe zarar verdiğini söyledi. Türk Nefroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Soner Duman, bitkisel ürünlerin böbreklere ciddi derecede zarar verdiğini belirtirken, "Ciddi karaciğer ve böbrek yetmezliğine götürebiliyor" uyarısında bulundu.
Türk Nefroloji Derneği Genel Sekreteri Prof. Dr. Siren Sezer de böbrek hastalıkları ile obezite arasındaki ilişki ve bitkisel ürünlerin böbreklere verdiği zararlardan bahsetti. Sezer şunları söyledi: "Obez olduğumuz zaman böbrek yetmezliği riskimiz 3,5 katı kadar artmakta, obeziteye yaklaştığımızda ise bu rakam 7 kata kadar çıkmakta. Tek başına obezite artık bir risk faktörü. Böbrek dokumuz kendisini yenilemiyor ve kilo aldığımız zaman böbrekler daha çok filtre etmek konusunda zorlanıyor. Böbrekte yaşlanma gerçekleşiyor ve protein kaçağı meydana geliyor, bu zaman içerisinde bu artıyor. Sadece obez olması kalp ve böbrek hastası olması için büyük bir risk faktörü. Türk toplumunda yaklaşık yüzde 33 obez oranı var ve obezite gittikçe artmaktadır."
BÖBREĞE ZARAR VERİYOR
Bitkisel ürünlerin böbreğe verdiği zarar konusunda da görüşlerini söyleyen Sezer,"Herhangi bir üründen mucize beklemek mantıklı olmuyor. Sonuçta sağlıklı beslenme prensibi önemli. Şunu yedim böbreklerimi kurtardım, bunu yedim karaciğerimi kurtardım gibi reklamları görüyoruz. Aslında son derece sağlıksız. Ciddi alerji yapabiliyor, karaciğer ve böbrek yetmezliğine götürebiliyor. Uzun dönem kullanımda böbrek-üreter kanser riskini arttırıyor." uyarısında bulundu.
Türk Nefroloji Derneği Yönetim Kurulu Üyesi ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğr. Üyesi Prof. Dr. Soner Duman, bitkisel ürünlerin böbreklere ciddi derecede zarar verdiğini kaydetti. "İnsanlar ilaçlardan, doktorlardan ziyade, aktarlara güveniyorlar, komşularının ne yediklerine, ne içtiklerine bakıyorlar" diyen Duman, 2017 yılında pazar payında 110 milyar dolarlık bir pay var. Tabi insanlar bunu kaybetmek istemiyor. Aynı oradan giderse 2020'de 180 milyar dolar olacak bir pazardan bahsediyoruz. Normal koşullarda bu bitkisel ürünleri ilaç sanayi ham madde olarak kullanıyor ama bir ham madenin eczane rafında ilaç olarak bize sunulabilmesi için gereken süre 10 yıl. 100 tane molekül çalışılıyor bunlardan ancak 1 tanesi bize ilaç olarak 10 yıl sonra gelebiliyor. Bu 10 yıllık süreç ve ilaç olabilmesi için gerekli maliyet ilaç firmalarına yük getiriyor. Bunun yerine bu süreyi ve harcanacak parayı direk yatırım yapmadan ham maddeyi paketliyorsunuz, 3 tutam bundan, 2 gram ondan karıştırıyorsunuz rafa koyuyorsunuz. Bu doğru bir şey değil.." dedi.
Bunun üzerine bir anket çalışması yaptıklarını belirten Duman, "300 kişiden elde ettiğimiz kişiden sonuç yaklaşık yüzde 15'i kullanıyor. 3'te ikisi doktora haber vermiyor. Kişilerin yarısı içtiği hakkında araştırma yapmamış. Birisi söylemiş kullanmış. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü böbrek aldığımız ilaçların direk kan dolaşımımızdaki kanın yüzde 25'i böbrekten geçiyor. Ne alırsak onun zararlı etkisini böbrekte görüyoruz" dedi.
350'YE YAKIN SURİYE'Lİ DİYALİZ TEDAVİSİ GÖRÜYOR
Basın toplantısında konuşan Türk Nefroloji Derneği Başkanı ve Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Turgay Arınsoy, "11 bin hasta bu yıl içerisinde son dönem böbrek yetmezliği nedeniyle tedaviye başladı. Bu rakam az bir rakam değil, oldukça yüksek bir rakam. 9 bin 112 hastayı bu yıl kaybettik. Ne kadar hasta başlıyorsa, o kadarını da kaybediyoruz. Bu nedenle ölüm oranlarımız yüksek ancak sadece Türkiye'de değil, tüm dünyada da bu oran yüksek" dedi.
Kronik böbrek hastalığının ölüme yol açan ciddi bir hastalıklardan birisi olduğuna dikkat çeken Arınsoy, hastaların böbrek nakli ya da diyaliz yüzünden ölmediğini belirterek, "Kalp yetmezliği, kalp krizi, inme en büyük kısmı yani yüzde 75'i bu nedenlerden ölüyor. Kanserlere bağlı ölümler yüzde 10, enfeksiyona bağlı ölümler de yüzde 10" dedi.
Türkiye'deki Suriyeli göçmenlerle ilgili bir araştırma çalışması yaptıklarını aktaran Arınsoy, "Toplam, 2015 yılı itibariyle 345 kronik böbrek hastasını diyaliz tedavisine aldık. Azımsanmayacak bir rakam, bütün bunların masrafı devlet tarafından karşılanmaktadır. SGK'lı olmak şartıyla diyaliz tedavilerinde bir ücret alınmıyor. Suriyelilerden de Sağlık Bakanlığı'nın politikası sayesinde herhangi bir ücret alınmadan tedavileri gerçekleştirildi. Daha sonra Suriyeli hastalar ile Türk hastaları karşılaştırdık. Veriler, Suriyeli hastalarda da oldukça başarılı olunduğunu, onlara da Türk hastaları kadar özen gösterildiğini gösteriyor. Onlardaki bir özellik, bize göre diyaliz nüfus oranı daha genç. O yüzden de bu hastalıktan ölüm oranları onların daha az çıktı. Diyalizde yaşam konusunda bizden iyi çıktılar yani iyi diyaliz olduklarını gördük. Ancak beslenme yönünden ise bizden düşük çıktılar" diye konuştu.
BAĞIŞ ORANINA DİKKAT ÇEKTİ
Türkiye'nin böbrek nakil konusunda son iki yılda yüzde 5 ila 6 arasında bir artış gösterdiğini belirten Türk Nefroloji Derneği 2. Başkanı ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Nefroloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aydın Türkmen, kadavradan bağış oranında ise azalma olduğuna dikkat çekti. Türkmen, "Bu sene 3 bin 400 üzerinde böbrek nakli yapılabilmiş. Kadavradan bağış oranlarının ise az olması dikkat çekiyor. 2015'te yüzde 21'lerdeyken bu oran şu anda ise yüzde 22.8'lere çıkmış. Yani minik minik dalgalanmalar gerçekleşiyor ama bu oranın batı ülkelerindeki gibi yüzde 70'lere ulaşmasını istiyoruz, bunu çok çalışmamıza rağmen gerçekleştiremiyoruz. Kadavra bağış oranları Türkiye'de istenen düzeyde değil. Organ naklinin yaklaşık yüzde 22'si kadavradan yapılıyor" dedi.
Akraba dışı çevreden naklin gün gittikçe attığına da değinen Türkmen, "2016 yılında canlıdan yapılan nakillerde akraba dışı vericilerden yüzde 40'a yaklaşan bir rakam var. Bu oldukça yüksek bir orandır. 20 yaş altı çocuklarda ise 338 nakil gerçekleşmiş. Bu da sevindirici bir şey" ifadesini kullandı.
TUZ HAKKINDA ÇIĞIR AÇAN GELİŞME
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Altun, tuzun vücuttaki etkisinden ve zararlarından bahsetti. Altun ayrıca yaptıkları MR çalışmaları sonucu tuzla ilgili çığır açan bir gelişme hakkında da bilgi verdi.
Vücudun sodyum ihtiyacını karşıladıktan sonra geriye kalan kısmının idrar ya da terleme yoluyla atıldığı zannedilen tuzun, alım yapıldıktan sonra vücuttaki suyla karışmadan kas ve derilerde depolandığı ortaya çıktı. Vücudun depolanan tuzu ihtiyaç halinde kullandığının gözlemlendiğini belirten Hacettepe ÜniversitesiTıp Fakültesi Nefroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bülent Altun, "Normalde aldığımız tuzun dokularda suyla beraber yol aldığını biliyoruz. Yapılan MR çalışmalarıyla şunu gördük; tuz herhangi bir su tutmaksızın deride ve kasta depolanıyor. Bu olay tuz konusunda yeni bir çığır açıyor" dedi.
TÜRKİYE 3 KAT FAZLA TÜKETİYOR
Türkiye'de tuz tüketiminin Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) önerdiği miktarın 3 kat üstünde olduğunu belirten Altun, bundaki en önemli faktörü ekmek tüketimi ve yemek pişirirken atılan tuz oranı olarak gösterdi. Altun, "Ekmek önemli bir faktör. Yüzde 60-65 gibi bir oranı ekmekten alıyoruz. Bunun yanı sıra da yemeğe pişerken eklenen tuz çok önemli. Tuz tüketimin yüzde 10'nu oluşturuyor. Yine hazır gıdalar da yüzde 20 oranında Türkiye'deki tuz tüketimine katkıda bulunuyor. Bundan yola çıkarak Türkiye'de ekmekteki tuz miktarı 1 gram kadar azaltıldı. Ülkede tüketilen ekmek ortalama 400 gram. 0,25 gram 100 gram için azaltılınca insanlarımız farkında olmadan 1 gram tuz kısıtlaması yapmış oldu. Tabi bunlar ilk çabalar, arkadan gelecek olan çabalar da olacak" dedi.
GECE BİRDEN FAZLA TUVALETE ÇIKMAK SİNYAL OLABİLİR
Diyalize giren hasta sayısındaki artış da endişe verici nitelikte olduğunu söyleyen Derneğin Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Zeki Tonbul da şu açıklamaları yaptı:
"Son 10 yılda diyalize giren hasta sayısı 40 binden 60 bine ulaştı. Bu durum, buzdağının % 1'lik görülür kısmıdır.Yani toplumdaki böbrek hastası sayısı daha fazladır. Buradaki önemli nokta; böbrek hastalığı diyalize ve tranplantasyona gitmeden tedavi edilmesi gereğidir. Eğer sık tuvalete çıkma, gece birden fazla tuvalete çıkma varsa ve kişi diyabet hastası değilse böbrek sağlığı mutlaka kontrol edilmelidir."
AŞIRI AĞRI KECİSİLER BÖBREKLERİ YORUYOR
Erciyes Üniversitesinden Nefroloji Uzmanı Prof. Dr. Bülent Tokgöz ise böbrekleri bitiren birinci nedenin diyabet, ikinci nedenin ise hipertansiyon olduğuna vurgu yaptı, "Doktor kontrolü dışında ağrı kesici, protonpompası inhibitörü ve antienflamatuar kullanmak, gereksiz ilaçlı radyolojik tetkik yaptırmak ve sigara içmek böreklere zarar veren diğer faktörlerdir" diye konuştu.