1992'de güvenlik güçleri ve MİT adına çalışan kişilerce öldürüldüğü öne sürülen Ayten Öztürk'ün yakınlarının avukatı Cihan Söylemez, Anayasa Mahkemesinin, ailenin yaptığı bireysel başvuruda, yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ve başvuruculara 50 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar vermesine ilişkin, "Davanın başından bu yana ailenin de hedefi hiçbir şekilde tazminat değildi. Hedef burada bir hak ihlalini tespit etmek ve akabinde yetkili organları, kamuoyunu bu şekilde harekete geçirmekti. Ailenin nihai amacı buydu." dedi.
Avukat Söylemez, bürosunda gazetecilere yaptığı açıklamada, Anayasa Mahkemesinin, 1992'de güvenlik güçleri ve MİT adına çalışan, aralarında "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın da bulunduğu kişilerce öldürüldüğü iddia edilen Ayten Öztürk'ün yakınlarının bireysel başvurusunda, yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine, ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine ve başvuruculara 50 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdiğini hatırlattı.
Söylemez, Türkiye'de sembolik bir dava olan Ayten Öztürk davasında, savcılık ve kolluk makamları tarafından soruşturmanın etkin bir şekilde yürütülmediğine ve yaşam ihlaline ilişkin bir karar verildiğini söyledi.
Anayasa Mahkemesinin bu hak ihlali kararından sonra dosyayı Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderdiğini belirten Söylemez, "Bizim şu saatten sonra temennimiz şu ki, Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığı, Hıdır (Öztürk) amcanın bu yaşına rağmen 1992 yılından bu yana sürdürdüğü hukuki mücadeleyi oradaki savcıların da bir gayretle sürdürmesi ve bu olayın üzerine gitmesi. Sadece 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım değil, onun maaş aldığı kurumlar, içinde bulunduğu MİT, JİTEM, yapılanmalar, o dönem ki kadroları, yöneticileri hakkında bir bütün olarak soruşturma yürütülmesi gerekiyor. Eğer 1990'lı yıllarda JİTEM'le ya da derin devletle bir hesaplaşma isteniyorsa Ayten Öztürk davası bunun için bir fırsattır diye düşünüyorum. O yüzden sembolik bir dava." dedi.
- Devlet Denetleme Kuruluna çağrı
Bu olayla ilgili Devlet Denetleme Kurulunun faaliyete geçirilmesi gerektiğini dile getiren Söylemez, Ayten Öztürk cinayetinin basit bir cinayet olmadığını, devletin organları, yetkili birimleri, bütçesi, parası, araçları, ekipmanları kullanılarak işlenmiş örgütlü bir cinayet olduğunu ileri sürdü.
Dolayısıyla bu cinayeti işleyenler ve bu cinayet işlendikten sonra bunu örtbas etmek isteyenler olmak üzere, Cumhurbaşkanlığının Devlet Denetleme Kurulunu harekete geçirmesi gerektiğini belirten Söylemez, "O dönemki savcı, otopsi raporunu tanzim eden doktor, Tunceli'deki idari erkan, askeri erkan ve o dönemki MİT, JİTEM yetkilileri hakkında ve Diyarbakır'daki JİTEM yetkilileri hakkında Devlet Denetleme Kurulunun bir soruşturma yürütmesini talep ediyoruz. Belki de Devlet Denetleme Kurulunun yürüteceği bu soruşturma sonucunda adaletin geç de olsa tesisi daha mümkün olabilir." diye konuştu.
Anayasa Mahkemesinin, anayasanın 17. maddesinde güvenceye alınan yaşam hakkı kapsamında etkili soruşturma yükümlülüğünün ihlal edildiğine ve ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için dosyanın Elazığ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesi ve aileye 50 bin lira manevi tazminat ödenmesine karar verdiğini anımsatan Söylemez, fakat ailenin hedefinin tazminat olmadığını belirterek, "Davanın başından bu yana ailenin de hedefi hiçbir şekilde tazminat değildi. Hedef burada bir hak ihlalini tespit etmek ve akabinde yetkili organları, kamuoyunu bu şekilde harekete geçirmekti. Ailenin nihai amacı buydu." dedi.
Ayten Öztürk'ün babası Hıdır Öztürk de kızının arkasından 24 yıldır her gün ağladığını söyledi.
Kızının kaybolması ve cenazesinin bulunması sürecini anlatan Öztürk, kızının öldürülmesine ilişkin "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım hakkında yakalama kararı çıkarıldığını ve dönemin Tunceli'deki mülki amirleri ile bazı kamu çalışanları hakkında işlem yapılmadığını anlattı.
Kızının davasının takipçisi olacağını ifade eden Öztürk, şunları söyledi:
"Ben devletime güveniyorum, adalete güveniyorum. Eğer adalet varsa, eğer bu adalet kulakları parçalanmış, gözü çıkarılmış, kulağı kesilmiş bir ceset üzerinde vicdanları varsa bu kişilerin üzerine gidecek ve bunların hakkında gerekli işlem, kanun neyse onu yapacak. Benim bizatihi yalvardığım husus jandarma alay komutanı, il valisi, savcılık, bir de raporu tutan doktor hayali bir rapor. Ben bunların hakkında bir soruşturma açılması için savcılığa suç duyurusunda bulunuyorum."